Asla ama asla baş ağrısı yaşamam ben. Asla. Cumartesi günü
birden bire başım ağrımaya başladı. Hem de öyle bir ağrı ki daha önce yaşadığım
hiçbir acı veya ağrıyla kıyaslanabilecek gibi değil. Ağrı eşiğimin oldukça
yüksek olduğunu söylemeyi de borç bilirim. Herhalde, dedim, çok uyuduğum için.
Bir ağrı kesici içtim. Diner gibi oldu. Janis ile dışarı çıktık güzel bir
Lizbon havasının tadını çıkarmak için. Praça de Luís de
Camões’e kadar yürüdük, orada Göksu ve Meltem’le buluşup oturduk biraz. Son
dakikalarda ben titriyordum ama diğer herkes için sıcak bir yaz gününden farklı
değildi. Bir terslik olduğunu gösteren ikinci sinyaldi bu da.
O gün Lizbon’un ne güzel bir şehir
olduğunu tekrar anladım. “Tolerans Şehri” Bu duvar yazısı sonuna kadar gerçek.
İşte sebebi de şu video.
Hayatta bir kere görülebilecek
böyle bir gösterinin ardından eve geldik. Yetiştirmem gereken iki ödev vardı
aslında ama gün boyunca ağırdan alıp ertelemiştim. Şimdi de yediğim soğuk ve
rüzgar yüzünden hiç halim yoktu. Bir şekilde yaptım. Çok da zaman harcamamak
gerekiyor aslında. Ateşimin yükseldiğini hissediyordum bir yandan da ve baş
ağrım daha da beter haldeydi. Ev arkadaşımdan termometre aldım. 38.5 derece!
Bir de ateş düşürücü içtim. Ve hemen uyudum.
Ertesi gün Gulbenkian’a gitme
planlarım vardı. Gidemedim tabii ki. Pazar gününü evde yatarak geçirdim. Koca
bir gün boyunca uyudum. Arada su içmek için uyandım, içemedim. Bugün yani
pazartesi de tüm bunları düşününce “Eyvah! Acaba bademciklerim mi
iltihaplandı?” dedim. İlkel bir inceleme yaptım ayna karşısında ve gerçekten
öyle olmuş.
Tüm bunların yanında bir de
sigarayla asla ayrılamayacağımızı fark ettim. İltihaplı bademcikler varken
sigara olmamalıymış, ama ben bu kurala uyamadım. Ve nefret! Yarın antibiyotiğe
başlıyorum. Birkaç günlüğüne elveda alkol.