14 Mayıs 2013 Salı

Lisboa, cidade da tolerância


Asla ama asla baş ağrısı yaşamam ben. Asla. Cumartesi günü birden bire başım ağrımaya başladı. Hem de öyle bir ağrı ki daha önce yaşadığım hiçbir acı veya ağrıyla kıyaslanabilecek gibi değil. Ağrı eşiğimin oldukça yüksek olduğunu söylemeyi de borç bilirim. Herhalde, dedim, çok uyuduğum için. Bir ağrı kesici içtim. Diner gibi oldu. Janis ile dışarı çıktık güzel bir Lizbon havasının tadını çıkarmak için. Praça de Luís de Camões’e kadar yürüdük, orada Göksu ve Meltem’le buluşup oturduk biraz. Son dakikalarda ben titriyordum ama diğer herkes için sıcak bir yaz gününden farklı değildi. Bir terslik olduğunu gösteren ikinci sinyaldi bu da.
O gün Lizbon’un ne güzel bir şehir olduğunu tekrar anladım. “Tolerans Şehri” Bu duvar yazısı sonuna kadar gerçek. İşte sebebi de şu video.



Hayatta bir kere görülebilecek böyle bir gösterinin ardından eve geldik. Yetiştirmem gereken iki ödev vardı aslında ama gün boyunca ağırdan alıp ertelemiştim. Şimdi de yediğim soğuk ve rüzgar yüzünden hiç halim yoktu. Bir şekilde yaptım. Çok da zaman harcamamak gerekiyor aslında. Ateşimin yükseldiğini hissediyordum bir yandan da ve baş ağrım daha da beter haldeydi. Ev arkadaşımdan termometre aldım. 38.5 derece! Bir de ateş düşürücü içtim. Ve hemen uyudum.
Ertesi gün Gulbenkian’a gitme planlarım vardı. Gidemedim tabii ki. Pazar gününü evde yatarak geçirdim. Koca bir gün boyunca uyudum. Arada su içmek için uyandım, içemedim. Bugün yani pazartesi de tüm bunları düşününce “Eyvah! Acaba bademciklerim mi iltihaplandı?” dedim. İlkel bir inceleme yaptım ayna karşısında ve gerçekten öyle olmuş.
Tüm bunların yanında bir de sigarayla asla ayrılamayacağımızı fark ettim. İltihaplı bademcikler varken sigara olmamalıymış, ama ben bu kurala uyamadım. Ve nefret! Yarın antibiyotiğe başlıyorum. Birkaç günlüğüne elveda alkol.